YAZ TATİLİ

 

Sabah sessizliğin de kuş cıvıltıları, tıpkı bir çalar saat gibi, uyandırmıştı yine Zeynep Hanım’ı. Günün en sevdiği vaktiydi. Sabah esen serin rüzgâr, yüzünü okşuyor gibiydi. Nerede olursa olsun, o sesleri dinlemek için erkenden kalkar ve sanki kafasındaki sorulara da cevap bulurdu.

Bu sabah da öyle yaptı. Uyandı, çadırından dışarı çıktı ve gökyüzüne şöyle bir baktı. Derin bir nefes alıp, temiz havayı içine çekti. Bu yaz, eşiyle uzun zamandır düşündükleri bir tatil yapacaklardı. Ancak cesaret edemedikleri her zamankinden farklı bir tatil planlıyorlardı. Sadece iki günlük bir deneyim ile başlayacaklardı. Onlar için büyük bir adımdı. Her zamanki tatil anlayışlarının dışına çıkacaklardı.

Bugüne kadar yaptıkları tatiller oldukça konforluydu. Bir hafta bile olsa, insanı, o kısa sürede inanılmaz bir rahatlığa sokuyordu. Eve döndüklerinde ise, ev işleri çekilmez oluyor, şikayetler, sızlanmalar başlıyordu. Çalıştıkları için de öyle bir tatili hak ettiklerini düşünüyorlardı. Bu nedenle lüks nedenle lüks otelleri tercih ediyorlardı. Bir haftalık tatilin bedelini de bir kış boyunca çalışıp, taksitle ödüyorlardı.

Deniz, kum ve güneş... Tatil dediğin böyle olurdu. Onlar için yaz tatiline anlam katan da buydu zaten. Herkesin de ihtiyaç duyduğu mekanlar buralar değil miydi? Ekranlardan izlenen ya da sosyal medyada takip edilen kişilerin paylaşımları, lüks bir tatile duyulan isteği arttırıyordu. Gerçekleşmediğinde ise, giderek artan şikayetler ve aile içi huzursuzlukları... ‘Millet nerelerde geziyor, biz ancak buralarda kendimizi serinletmeye çalışalım.’ gibi söylemlerle duygular iyice aktifleşiyordu.  Yaz ayları isteklerin aşırılaştığı bir mevsime dönüyordu. O üç ay herkesin farklı bir beklentisi oluşuyordu.

Kış mevsimi ise böyle geçmiyordu. Dinlenme isteği, hafta sonu eve sığdırılabiliyordu. Geç yapılan bir kahvaltı, arkasından aile ile edilen sohbetler yetiyordu. Bazen hafta sonları bir dostla içilen kahve keyfi ile son buluyordu. Ardından gelen Pazartesi ile yeniden koşturmaya devam ediliyordu.

Neden yaz mevsiminde her şey bambaşka bir hal alıyor ve insanların istekleri farklılaşıyordu?

Zeynep Hanım'ın aldığı temiz hava, mevsimlerle ilgili kafasında bin bir türlü sorulara sebep olmuştu.

Hep yanında taşıdığı bir kitabı vardı. Altını çize çize okuması gereken; hayatına geçirmeye çalıştığı notlar, yazılar... Son iki yılda ne çok şey değişmişti hayatında... Seher vakti ile uyanıp yapmaya başladığı işleri, akşam olunca hala devam ediyordu. Bir de gün ortasına sığdırmaya çalıştığı iş hayatı vardı. Öğretmendi ve ders saatleri hafta içi oldukça yoğundu. Dersine girdiği yaş grubu, ilkokul öğrencileriydi. Ağzından çıkan her kelimenin sorumluluğu omuzlarındaydı. Her sözünün çocukların hayatında yer bulacağını biliyordu. Gün sonunda yorgun argın yatağına giderken şikâyet etmiyor olması Zeynep Hanım için inanılmaz bir değişiklikti. Adeta yeniden doğmuştu. Hayattan bambaşka bir keyif alıyordu. Kırk yaşından sonra her güne enerjik başlayabiliyordu. 

Bu değişiminin sebebi, kişisel gelişimi için başladığı seminerlerdi. Kişinin değişimi ancak kendisinin istemesi ile olabileceğini anlamıştı. Kendisine kattıkları için; hayatındaki bu dönüşüme yön verdiği için, ne kadar mutlu olduğunu her defasında dile getiriyordu.

Zeynep Hanım kafasını kaldırdı gökyüzüne baktı. Her zamankinden ayrı bir haz alıyordu. Tüm bu güzellikler içinde yaşadığı olumsuzluklara rağmen şikâyet etmiyordu. Artık biliyordu ki; şikâyet edenin çözüm hakkı olmuyordu. İnsan söylendikçe de problemler çözülmez bir hal alıyordu. Artık karşılaştığı olaylar karşısında durup düşünüyor; kendisine katacaklarını anlamaya çalışıyordu. Yaşananlar karşısında çözüm marifetini geliştirmeye başlamıştı.

Eskiden olsa, değil ki kişinin bir çadırda geçireceği bir tatil yapmak, lüks bir otel de bile kendisine sunulacak, sınırsız imkanları beklerdi. Onda da kesinlikle aksaklıklar yaşar, şikâyet edecek bir şey bulurdu. Ya kalabalıktan ya yemeğin lezzetinden ya da temizlikten… Çünkü beklentileri sürekli dış dünyasından olunca aksaklıkların olması da kaçınılmazdı. Tüm bu imkanların içerisinde de insan mutsuz olacak bir şey bulabiliyordu.

Ama şimdi mutluluğu kendi iç dünyasında arıyordu. Kendi çabalarıyla elinden gelenin en iyisini yapıp, imkanlarını değerlendirip mutlu olabiliyordu. Koşulları nasıl daha iyi değerlendirebileceğini düşünmek, her defasında yeni fikirler üretmesine sebep oluyordu. Kendisi böyle düşündükçe de çevresindeki insanlar hayatını kolaylaştırmaya başlamıştı sanki.

Mutluluk buydu işte... Sahip olunan imkanlarla elden gelenin en iyisini yapmak, yetinmek.



 

Deneyimsel Tasarım Öğretisi, gerçeklikle beslenen bir strateji ilmidir.

Deneyimsel Tasarım Öğretisi; insanın gerçek amacını amaç edinmiştir…

Kim Kimdir ile başlayan, İlişkilerde Ustalık ve Başarı Psikolojisi ile devam eden programları; insanların kendi dünlerine göre daha mutlu ve daha başarılı olmalarına katkı sağlar.

"İnsanoğlu, yeryüzünde var olduğundan beri, 

En büyük dostu ve düşmanı hiç değişmedi. 

Aynadaki kişi...

Tek başına neler yapabileceğini keşfet!" 

Yahya Hamurcu

Yorumlar

  1. Elinize sağlık 🌷

    YanıtlaSil
  2. Bir hocamın şikayet ve şükür bağlantısını derste anlatması üzerine şikayet etmeyi hayatımdan çıkartma kararı almıştım. O günden bu yana kendi problemlerime çözüm üretebilir ve daha mutlu biri oldum. Dünümüzden iyi olmamızı sağlayanlara teşekkürler 🌻

    YanıtlaSil
  3. Kaleminize sağlık durumumuzu çok güzel anlatmissiniz

    YanıtlaSil
  4. Kaleminize sağlık 🌸
    Bakış açısı değişince hayattan alınan keyif de değişiyor

    YanıtlaSil
  5. Yazın duyguların aktifleşmesi! Hava sıcaklıkları ve okulların tatile girmesi nedeniyle insanların uğraşacakları şeylerin azalması ile ilgili olabilir mi acaba?

    YanıtlaSil
  6. Şikayetlenmenin içsel bir mutsuzluk olması çok güzel bir bakış açısı,kendini bilmek çözüme giden yol…

    YanıtlaSil
  7. Şikâyet ve çözüm kavramlarının düşmanlığını hatırlattiğınız için teşekkur ediyorum🌸Elinize ,zihninize sağlık.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder