İMKÂN MI? İMKÂNSIZLIK MI?

 

Güneşli, bir bahar günüydü. Mehmet bu güzel havayı kaçırmak istemeyip kızını parka getirmişti. Etrafta güle oynayan çocuklar ve onların peşinde dolanan anneler, babalar vardı. Çocukların neşeli sesleri kuşların seslerine karışmış insana huzur veriyordu. Mehmet’in küçük kızı Ayşe altı yaşında, beyaz tenli, ela gözlü, açık kumral saçlı, ince uzun boylu bir kızdı. Mehmet onu gözünün önünden hiç ayırmıyordu. Hatta kızına olan bu düşkünlüğü nedeniyle eşiyle de sürekli tartışıyordu. Eşi Aysel, onun kızına bu kadar düşkün olmasını doğru bulmuyordu. Mehmet de açıkçası bu konuda eşinin düşüncelerini çok da umursamıyordu.

Bir gün Ayşe parkta neşeli neşeli oynarken ayağı takılıp düştü. Mehmet panikle kızının yanına koştu. O ana kadar ağlamayan Ayşe babasını görür görmez ağlamaya başladı. Babasına baktıkça ağlaması daha da artıyordu. Mehmet bir an durdu ve aslında o kadar da sert düşmediğini fark etti. “Bu kadar abartacak da bir şey yok” diye geçirdi içinden.

Bir an kendi çocukluğu gözünün önüne geldi. Mehmet Adana’nın bir köyünde doğmuştu. Yedi kardeşin altıncısı olan Mehmet çok zeki bir çocuktu. İnsanlarla çok iletişim kurmayı sevmezdi. Mehmet bazen gökyüzüne yıldızlara bakar “Benim geleceğim bu köyde olamaz” derdi. Bu köye sığamayacağının farkındaydı. Babası da çok iyi biliyordu. Çünkü Mehmet diğer kardeşlerinden çok farklıydı. İrdeliyor, karşı çıkıyor ona anlatılan ya da önüne sürülen her şeyi hemen kabul etmiyordu. Kimse ona saçma bulduğu, mantığına yatmayan bir şeyi yaptıramazdı. Bu yüzden sürekli babasıyla tartışsa da aynı zamanda zeki olması nedeniyle babasının gözdesiydi. Ondan beklentisi çok fazlaydı. Bütün umudu Mehmet’ti.

Mehmet İlkokulu köy okulunda okumuştu. Öğretmeni Âdem hoca onu çok seviyordu. Babasına muhakkak tahsiline devam etmesi gerektiğini söyledi. İlkokul bittikten sonra köyde okul olmadığı için babası onu Adana’nın merkezinde bir okula yazdırmıştı. Babasının bir arkadaşının evinde yaşamak zorunda bırakılmıştı. Babası henüz daha on bir yaşında olan bir çocuğu bilmediği bir şehirde, tanımadığı bir adamla bırakmıştı. Mehmet ne olduğunu anlamadan kendini bu yalnızlığın içinde buldu. Anlamlandıramıyordu; bir baba daha on bir yaşında olan çocuğunu bu şekilde nasıl yalnız bırakabilirdi. İçten içe babasına kin duymaya, nefret etmeye başladı. Mahallede, okulda annesi ve babası ile birlikte yaşayan çocukları gördükçe içi daha çok yanıyor babasına daha çok kızıyordu. Mehmet bir yoksunluk içindeydi. Anne ve babası olmasına rağmen onların ilgi ve sevgisini sanki alamıyordu. Anacığına da çok kızamıyordu. Babasının sözünden çıkamayacağını ve karşı gelemeyeceğini, bu konuda güçsüz olduğunu biliyordu.

Babası arada sırada harçlık gönderiyor ancak gönderdiği harçlıklar yol, yemek ve kitap masraflarına yetmiyordu bile. Her gün okula bir saat yürüyerek gidiyordu. Bir müddet sonra ayakkabısı da yırtılmıştı. Yırtık ayakkabı ile okula gidiyor, ayağı yara bere içinde kalıyordu. Bütün bu imkânsızlıklar onu üzerken bir yandan da okuldaki arkadaşlarından utanıyordu. Bu duyguları yaşarken böyle olmayacağını, para kazanması gerektiğine karar verdi.

Okul çıkışlarında ayakkabı boyacılığı ve bazen de tekstil atölyelerinde getir götür işlerini yapmaya başladı. Belli bir zaman sonra artık babasından para bile almaz olmuştu. Babasının onu bu şekilde bırakması ona çok dokunmuştu. O yüzden parasını bile istemiyordu. Ortaokulu ve liseyi bu şekilde hem okuyup hem çalışarak bitirmişti.

Üniversite sınavına girmiş Mühendislik Fakültesini kazanmıştı. Ancak okul örgün eğitimdi. Gündüz okula gitmesi gerekiyordu. Böyle olunca çalışamıyordu. Babası da para vermeyi kesmişti. Çünkü oğlunun okumayıp ticaret yapmasını istiyordu. Bu nedenle okulu bırakmak zorunda kaldı. İstanbul’a gelip şantiyelerde işçi olarak çalışmaya başladı.

Ancak okumak istiyordu. Eğer okumazsa içinde hep bunun ezikliğini hissedeceğini düşünüyordu. O yüzden “vazgeçmemem lazım, hayallerimi gerçekleştirmek için üniversiteyi okumam lazım” deyip duruyordu içinden. Bu azimle tekrar üniversite sınavına girdi. Bu sefer akşam eğitimi olan iki yıllık inşaat bölümünü kazandı.

Okuldan mezun olup çalışmaya başladı. İşinde çok başarılı bir gençti. Şantiyelerin aranan adamıydı. Girdiği her işi en başarılı şekilde tamamlıyordu. Bir müddet sonra kendi işini kurdu. Yıllar içinde işlerini büyüttü.

İşte bütün hayatı gözünün önünden geçerken düşündü; imkânsızlıklar aslında Mehmet’i Mehmet yapmıştı. Başarılı olmasının nedeni sahip olduğu imkânlar değil imkânsızlıklarıydı. İmkânsızlıkları olduğu için çok çalışmış, bedel ödemişti. Bu da onun hayatta başarılı ve marifetli bir adam olmasını sağlamıştı.

O kızının gözünde hep kahraman bir baba olmak istedi. Kendi yaşadığı açlığı o yaşasın istemedi. Oysaki “Açlık insanı diri tutar, açlık insanı marifetli yapar”. Bunun en canlı örneği kendisiydi. Sonra yıllarca babasına boşuna kızdığını fark etti. Babası onda açlık oluşturmasaydı hayatta bu kadar başarılı bir çocuk olamayacaktı. Ölen babasından yıllar sonra özür diledi... 

“İyi ki varsın baba, anladım ki önemli olan büyütmek değil yetiştirmekmiş…”

 

 

Deneyimsel Tasarım Öğretisi, gerçeklikle beslenen bir strateji ilmidir.

Deneyimsel Tasarım Öğretisi; insanın gerçek amacını amaç edinmiştir…

Kim Kimdir ile başlayan, İlişkilerde Ustalık ve Başarı Psikolojisi ile devam eden programları; insanların kendi dünlerine göre daha mutlu ve daha başarılı olmalarına katkı sağlar.

"İnsanoğlu, yeryüzünde var olduğundan beri, 

En büyük dostu ve düşmanı hiç değişmedi. 

Aynadaki kişi...

Tek başına neler yapabileceğini keşfet!" 

Yahya Hamurcu

Yorumlar

  1. Elinize sağlık 🌷 açlık insanı diri tutar.

    YanıtlaSil
  2. “İmkansızlıklar Mehmet’i Mehmet yapmıştı.” İşte bu cümle çocuklarımızı yetiştirirken unutmamamız gereken nokta. Kaleminize sağlık🙏🏼🌺

    YanıtlaSil
  3. Kaleminize sağlık… Bir konuda açlığımız varsa gayret ediyoruz… evet, anlattığınız öykü hayatın içinden çok doğru…

    YanıtlaSil
  4. Bazen olumsuz koşullardan insan şikayet edebiliyor. Ancak sonrasında anlıyor işin gerçeğini. Ellerinize sağlık.

    YanıtlaSil
  5. Kaleminize sağlık, insan gerçekten eksik olduğu alanlarda gelişebiliyor, keşke bunun farkına varabilip , şikayet etmeden hareket edebilsek…

    YanıtlaSil
  6. İmkan mı? Çok iyi deşifre etmeli

    YanıtlaSil
  7. Açlıklarımız neredeyse o konuda gelişiyoruz, yeterki doğru şeylere aç olalım.🌻

    YanıtlaSil
  8. Imkansızlık çok büyük bir imkan aslında elinize sağlık

    YanıtlaSil
  9. Hayatta türlü türlü problem var ama önemli olan doğru tepki verebilmek. Kaleminize sağlık 🙂

    YanıtlaSil
  10. Ayşe Nur Varlı3 Nisan 2025 21:18

    Hayatta herşey zıttıyla var. İmkansızlıklar imkân tasarlamayı öğretir🌸

    YanıtlaSil
  11. Ayşe Nur Varlı3 Nisan 2025 21:18

    Hayatta herşey zıttıyla var. İmkansızlıklar imkân tasarlamayı öğretir.

    YanıtlaSil
  12. Kaleminize sağlık 🌷

    YanıtlaSil
  13. İnsan yeter ki doğru bedeli ödesin, yokluklar insana yol olur..

    YanıtlaSil
  14. Açlık aslında, eksikliğini hissettiğimiz her şey. Sadece karnımızın açlığı değil, bazen sevgiye, bazen ilgi, bazen bir çift ayakkabı, bazen uykuya aç insanoğlu.

    YanıtlaSil
  15. Açlık marifetlendirir

    YanıtlaSil
  16. Malesef insan verdikçe daha mutlu edeceğini zannediyor. Her şeyin kıymeti zıddıyla anlaşılıyor.

    YanıtlaSil
  17. Kaleminize sağlık…🌿
    Bizlerde çocuklarımızı yetiştirirken açlık oluşturmak için herşeyi önlerine sermemeli, mücadele etmeleri için alan oluşturmalıyız…

    YanıtlaSil
  18. Açlık insana verilen en güzel hediye🪻

    YanıtlaSil
  19. Büyütmek ve yetiştirmek arasındaki derin fark...

    YanıtlaSil
  20. Büyüten değil yetiştiren tüm anne babalara hürmetle....Kaleminize sağlık

    YanıtlaSil
  21. Çocuklarımızı yetiştirirken unuttuğumuz şey imkansızlık insanı marifetli yapar kaleminize sağlık💕

    YanıtlaSil
  22. Kaleminize sağlık keyifle okudum

    YanıtlaSil
  23. “En önemli imkan imkansızlıktır…” Ne kadar da tutarlı 😌

    YanıtlaSil
  24. Açlık yoksa gelişim yok…
    Çağımızın hastalıklarının çoğu bile tokluk la alakalı
    Açlık insanı her zaman diri tutar

    YanıtlaSil
  25. Çocuğumuz için çözüm üretmek onun çözüm becerisini elinden almaktır

    YanıtlaSil
  26. Açlık insanı harekete zorlar. İnsan hareket başlattıkça becerisi artar.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder