Farklı
dinlerden, farklı kültürlerden insanların yaşadığı ‘Medeniyetlerin Merkezi’
olarak anılan bu küçük ama insan ilişkilerinin sıcak olduğu bir şehirde doğup
büyümüştü Gül Hanım. Çocukluğuna dair ne güzel hatıraları olmuştu bu
şehirde.
Çatısının
kiremitlerle dizili olduğu, tavanın sırıklarla desteklendiği üç odalı avlulu
bir evde çocukluğunu geçirmişti. O
günlerini çok özlemle hatırlıyordu. Çocukluğuna şahitlik eden dede evi daracık
sokağın tam ortasında bulunuyordu. Sokağın çıkmaz sokak olması onlar için
güvenli bir oyun alanı oluşturmuştu. Bu durumdan herkes oldukça memnundu.
Yıllar sonra Osmanlının çıkmaz sokakları bu sebeple tasarladığını öğrenecekti. Ara
sıra sokağı ziyaret eden at arabası ile karpuz satan Yaşar amca çocuklar için
ayrı bir eğlence kaynağı oluyordu. Arabanın arkasına tutunup sokağın başından
sonuna kadar geziyorlardı.
O
yıl ramazan yaz mevsimine denk gelmişti. Ancak Sahurdan sonra uykuya
dalabiliyorlardı. Acıkıp susamamak için de ne kadar geç uyanırsa o kadar güzel
oluyordu çocuklar için. Ama uyanır uyanmaz da doğru sokağa koşuyorlar oyun
oyuyorlardı iftara kadar.
Topaç
çevirmece, yakan top, ip atlamalar, futbol… Tüm çocukların oynayabileceği oyunu
seçerlerdi genelde. Arada sırada kızlar ip, erkekler futbol oynasalar da gün
ortasında yine birleşirlerdi. Aynı oyunu oynamaya devam ederlerdi. Asıl eğlence
iftardan sonra başlardı.
Çat
pat denilen yere sürtülerek ateş çıkaran barutlar, Kız kaçıran oyunuyla havaya
atılan fişekler sokaktaki çocukların kahkahalarının sebebiydi. Oyunlar sahur
vaktine kadar sürerdi.
Gün
ortasında annelerin alışverişlerini yapmak için mahalle bakkalına gönderilen
çocuklar bundan şikâyet etmezdi. Sokakta oynayan çocuklar tüm mahallenin bakkal
çırağı sayılırdı. Kimin neye ihtiyacı varsa hemen gidip alıp getirirlerdi.
Kimse iftar davetine bile gitmek istemezdi mahalledeki oyundan geri kalmamak
için. Bazen oyuna cami avlusunda devam edilirdi. Ancak camideki yaşlı amcaların
kovalaması ile yeniden kendi sokaklarına döndükleri olurdu.
Teravih
namazları başka bir eğlenceydi. En arka safta yerlerine alırlar kıkırdama ile
kılınan namazlarda teyzeler tarafından uyarılır ama yine de vazgeçmez namazın
sonuna kadar bekleyip dağıtılan lokumlardan paylarına düşeni kaparlardı.
Anne
babalar da ya iftar sonrası camide ya da evlerinin avlularında içtikleri çay
ile bir araya gelirlerdi. Bazen sahur sofraları da birlikte kurulurdu. Gün
ağarırken ancak bir sessizlik sarardı etrafı.
Nasıl oluyor da her gün aynı şeyleri
yapmalarına rağmen her gün aynı tadı alabiliyorlardı? Sürekli bir haz vardı
içlerinde. Üzüntüleri olsa da çok uzun sürmüyordu.
“Canım
sıkıldı” veya “öffff ne yapsak” cümleleri hiç duyulamamıştı.
Şimdi
kendi çocuklarını düşündüğünde ne kadar oyuncağın, tablet, telefon arasında
daha mutlu değillerdi. Kendi çocukluğu ile kıyaslayınca acı bir gülümseme
belirdi Gül Hanım’da.
O
zamanlarda evden habersizce alınan çamaşır ipi ya da bir mahalleye ait plastik
patlak top çocukları oyalamaya yetiyordu. Sokaktan topladıkları düzgün şekilli
taşlar bulunmaz bir nimet oluyordu beş taş oynayabilmek için.
Bazı akşamlar avlulardaki sohbetlere çocuklar
da katılır, anlatılan hikayeleri heyecanla dinlerlerdi. Bazen de onların
oyunlarına babalar anneler katılırdı.
Gül
Hanım’ın aklına birden ilk orucunu tuttuğu o sıcak yaz günü geldi. Her ramazan
susadığında yeniden hatırlardı... unutamıyordu ki.
Avluda
kurulan sahur sofrasında bol bol su içmiş karnını doyurmak için de bulgur
pilavı ile hoşaftan bolca yemişti. Ancak ikindi vakti bile olmamıştı ama çok
acıkmış ve susamıştı. Adeta dili damağına yapışmıştı. Ama akşama kadar
dayanmalıydı. Çünkü bu onun ilk orucuydu ve biliyordu ki akşam Onun için
hazırlanan küçük sürprizler vardı. Dayanmalıydı ve dayanacaktı.
Derken
kurulan sofrada kendine ayrılmış yere oturtuldu. Ancak öncesinde ilk orucu
tuttuğu için evdeki tüm yetişkinler kendisini sırtında taşımış bakkaldan canın
istediğini alması için harçlıklar vermişlerdi. Hele hele o karşı kapıdaki
kimsesiz Selime ninenin sırtındaki kambura rağmen taşımaya gönüllü oluşu. Gözlerinin
yaşarmasına sebep oluyordu. Bu nasıl bir kıymet vermekti küçücük çocuğun
tuttuğu bir oruca.
O
zaman onu çok net anlayamıyordu ama şimdilerde o günleri düşündüğünde her şey
çok daha anlam kazanıyordu. Büyüklerin o
çocuğun tuttuğu ilk oruca verdiği o değerin asıl sebebini.
Küçücük çocuk da o gücü verenin rızasını
kazanmaktır tüm mesele. Onu destekleyen
Rabbine şükür, teşekkür idi. Komşudan gelen bir tabak yemeğe teşekkür edilir
onu gönderen Rabbine şükür edilirdi. Bugüne kadar verdiği tüm güzelliklere
olduğu gibi.
Öyle böyle bayram sabahına varılırdı. Son
birkaç günde misafirler için yapılan hazırlıklar pastalar, börekler ve
baklavalar. Bayramın yaklaştığının habercisiydi. Bayram, sabah namazdan gelen
babanın, dedenin elinin öpülmesi ile başlıyordu. Kapanmayan kapılar birbiri
ardına dizilen sofralar sıcak yaz mevsiminde her gelene ikram edilen ayranlar.
“Daha
gidecek çok yerimiz var bize müsaade” ile başlayan ve ardı arkası kesilmeyen
misafirler ile devam eden bayram günleri…
“Bugün
durum nasıldı bayramlarda? Nerede o eski bayramlar?” diye başlayan cümleler
herkesin dilindeydi. Oysaki bayram aynı bayramdı. Değişen insanın kendisiydi. Normalleştirdiği yanlışlarıydı.
Gül
Hanım’ın birden daldığı o anılardan kendisini kurtardı. “Şikâyet ederek nereye varabilirim ki? Çözüm hakkım bende olsun. Hadi
bakalım göster marifetlerini.” diyerek.
Eşinin
ailesinin yaşadığı bu şehirde de pekâlâ bunu başarabilirdi. Hemen telefonu
eline aldı ve eşinin de desteği ile tüm akrabaları arayıp bayram sabahı
kahvaltıya davet etti. Herkes çok şaşırsa da böyle bir davete yok diyemediler.
Neden
olmasın neden ben başlatmayayım yeniden bayram geleneğini dedi? Gül Hanım.
İnsan
bir olunca birlikte olunca daha mutlu olur. Bunu ben başlatırım sonrası da
gelir diye düşündü. Tıpkı suya atılan bir küçük taş misali.
Hayatımızın
her günü bayram olmasa da bayramları tadında yaşamak da yaşatmak da önemli. İnsan
paylaşınca mutluluğunun giderek arttığını görecektir. Mutlulukları sevinçleri
vermekle çoğaldığını göreceğimiz Nice mutlu bayramlarımız olsun.
Deneyimsel Tasarım Öğretisi, gerçeklikle beslenen bir strateji ilmidir.
Deneyimsel Tasarım Öğretisi; insanın gerçek amacını amaç edinmiştir…
Kim Kimdir ile başlayan, İlişkilerde Ustalık ve Başarı Psikolojisi ile devam eden programları; insanların kendi dünlerine göre daha mutlu ve daha başarılı olmalarına katkı sağlar.
"İnsanoğlu, yeryüzünde var olduğundan beri,
En büyük dostu ve düşmanı hiç değişmedi.
Aynadaki kişi...
Tek başına neler yapabileceğini keşfet!"
Yahya Hamurcu
Elinize sağlık 🌷
YanıtlaSilEllerinize sağlık 🌸
YanıtlaSilNe güzel bir bayram tarifi
YanıtlaSilKaleminize sağlık… 🌿
YanıtlaSilİnsan dışardan gelip birikerinin hayatını değişitirmesini bekliyor. Oysa hiç aklına gelmiyor değişimin kendi ekinde olduğu. İlk hamleyi sen başlat 👍🏼 güzel yazı emeğinize sağlık
YanıtlaSilİyi bayramlar 🥰
YanıtlaSilHerkeste eski bayram özlemi var. Herkes ilk adımı karşısından bekleyince hareket olmuyor maalesef. 🌻
YanıtlaSilİnsanı eskilere götüren güzel bir yazı olmuş
YanıtlaSilİnsan hep kendinden yana...
YanıtlaSilEski ramazanlar çok güzel tarif edilmiş.
YanıtlaSilEskinin imkansizliklariyla ne kadar.mutluyduk. Şimdikiler imkanlarından dolayı mutsuz oldular ne yazık ki...kaleminize sağlık 🍉
YanıtlaSilNerede o eski bayramlar dedlrten bir yazı. Ama insan isterse o eski bayramları yine yaşayabiir ve yaşatabilir de.
YanıtlaSilYazınıza bayıldım… elinize sağlık. 🌸 İyi bayramlar.
YanıtlaSil“Bayram aynı bayramdı… değişen insanlardı…” ahh be hocam ne yaptın sen, aldın çocukluğumuza götürdün, geri getirdin birde farkındalık yaşattın… Kalemine sağlık… 🌸
YanıtlaSilBayramlarımız bayram olsun… Bayramın kendisi olan kullar olabilmek dileğiyle…
YanıtlaSilSevdiklerinizle neşeli bayramlar
YanıtlaSilBayramın anlam ve önemini Hatırlatan bir yazı olmuş, ellerinize sağlık
YanıtlaSilNerde o eski ramazanlar nerde o eski bayramlar çocukluğumuz gibi eskide kaldı onlarda…
YanıtlaSilVe hayatımızı kolaylaştırdığını söylediğimiz teknoloji gelişti... Herşey değişti...
YanıtlaSilNasıl oluyor da her gün aynı şeyleri yapmalarına rağmen her gün aynı tadı tekrar tekrar alabiliyorlardı? İşin sırrı Sürekli Hazda...
YanıtlaSil