Bu sabah hava, bir ressamın, grinin tüm tonlarını kullandığı, bir tabloyu andırıyordu. Yağmur bütün gün toprağa duyduğu özlemi sonlandırmak istercesine, sakin ama doyasıya yağıyordu. Günlerce öncesinden başlayan, yorucu rüzgâr, işaretlerini vermişti.
Elif de haftalardır tıpkı bu rüzgârın savurduğu yapraklar gibiydi. Bir sağa, bir sola sendeliyordu. Bir türlü gerginliğini üstünden atamıyordu. Kendi kendine konuşuyor, sorduğu sorulara cevap veremeyince, yorgun düşüyordu. Bir arkadaşı;
“Zihnine soru sor, cevabı mutlaka gelir” demişti.
İki gün önce dalgınlıktan yemeği ocakta unutmuş ve yakmıştı. Düşünürken derinlere dalıyor, bir an nefes alması gerektiğini hatırlayıp, boğulduğunu hissederek, derinden soluklanıyordu.
“Acaba neden böyle oluyor? Çözümü ne? Artık çözüm istiyorum!” diye söylenirken, yine kendi kendine konuştuğunu fark etti. Yanaklarında uzun zamandır unuttuğu tebessüm beliriverdi.
İki hafta önce bir deprem olmuştu. Ama yaşadıkları şoku ve eşine olan öfkesini hala kendi içinde sorguluyordu.
O Pazar, yine akşam yemeğini hazırlamaya koyulmuştu. İlk önce bir uğultu duymuştu. Raftaki bardaklar yere düşerken, bir anda durmuş, düşmemek için sırtını duvara yaslamıştı. Ev bir beşik gibi sallanıyordu. 2-3 dakika ne yapacağını bilemeden kalakaldı. Sonra ilk aklına gelen çocuğu oldu. Koridoru hızlıca ilerleyip, çocuk odasına varmaya çalışırken, o yol bitmek bilmedi. Çocuğunu kaptığı gibi eşine seslenmeye başladı. En son salonda, televizyon izliyordu. Tüm evi hızlıca kolaçan etmiş, onu hiçbir yerde görememişti. Tekrar sarsıntı olunca, dışarı fırladı. Eşini gördü. Bir anda şaşkınlığı ikiye katlandı. Bir yandan çok sevinmiş diğer yandan arkasına bile bakmadan dışarı çıkmasını hazmedememişti.
Eşi onları fark edince koşarak “Oh çok şükür buradasınız. Bir şeyiniz yok değil mi?” diye sordu. Elif sessizce, yüzüne bakakaldı. Uzun süre kendine gelemedi. Olayın üstünden bir hafta geçince dayanamayıp sordu. Ama aldığı cevaptan sonra sorduğuna pişman oldu.
“Aman Elifçim, hayattayız ya hem kimseye bir şey olmadı. Bir anda panikledim, bende ne yaptığımı bilemedim. Şu ürkütücü bakışlarını çek artık üzerimden, hepimiz gerildik, ne olduysa oldu. Bu kadar büyütecek bir şey yok!” diyerek öfkelenip dışarı çıktı.
Bu tepkiyle karşılaşmayı beklemiyordu. Yanlış bir şey yapmamıştı, sadece kafasını kurcalayan sorunun cevabını arıyordu. Düşünmeye başladı. Çevresindeki kişileri aklından geçirdi. Kendi davranışlarını irdeledi. Sonra geçmişi hatırlayarak, yap- bozun eksik parçalarını bulmaya başladı.
Evlilik hazırlıklarını yaparken eşi çok zorlanmış, “Bir kez daha düşünsek mi?” diye sormuştu. Çocuk sahibi olduklarında, “Sabah işe gidiyorum. Uykusuz kalamam” diyerek, oturma odasında uyumaya başlamıştı. Zorlandığı zamanlarda, eşinin yanında olmadığı bir öykü yaşıyordu. Gece boyunca düşündü, düşündü. Şunu bir türlü anlayamıyordu. Bekarken böyle adamları hiç sevmezken, bunca sene nasıl bir arada yaşıyor olabildiklerine şaşırdı.
İki hafta sonra yuvası olan ev, bir mağara sessizliğine büründü. Sadece uzaktan eşinin davranışlarını gözlemliyordu. Hayatının genelinde bu gevşeklik vardı. Zihninden geçen “Neden, neden, neden?” sorusunu susturamıyordu.
Akşam için yıllardır görüşmediği kuzeni Leyla, ailece yemeğe davet etmişti. Almanya’da yaşadıkları için birbirlerini en son lise zamanlarında görmüşlerdi. Ama artık Türkiye’ye kesin dönüş yapmışlardı.
Tatlı sıcacık bir aile ortamları vardı. Çocuklarla ilgili bir problem yaşanmış, Leyla’nın müdahale etmesine gerek kalmadan, eşi olayı sakince çözmüştü. İçinden “Bir de bizim adama bak. Sen sadece tatlını ye, televizyon izle” dedi. Bir anda elindeki su, yere döküldü. Kâğıt havlu almak için mutfağa yöneldi. Buzdolabının üzerindeki yazı, dikkatini çekmişti. Durdu ve okudu.
İnsan zihni, kıyas yaparken, karşısındakine bakar. Oysa kişi karşısındakine bakarken, kendisini fark edemez.
O an ne yapacağını bilemeden, sandalyeye zor oturdu. Kıyaslarken hiç kuzenine bakmadığını fark etti. O saatten sonra kuzenine sorular soruyor ve sadece onu dinliyordu. İlişkilerine bakarken, artık algısı, kuzenine dönmüştü. “Onda olup benim yapamadığım ne var?” diye düşünmeye başladı.
Her soru-cevapta, kendisiyle ilgili bir şeyler fark etmeye başladı. İnsanın kendisine bakması zor, bir o kadar da acı vericiydi.
Her yükü gücü yetmese bile, yoruldum dahi demeden yükleniyordu. Üstelik bunu sadece evliliğinde değil, komşuluk ilişkilerinde, arkadaş ortamlarında da yapıyordu. Hayat yükünü paylaşmayı, zayıflık olarak gördüğünü fark etti. Her sorumluluğu alıp, omuzlarındaki yükün altında eziliyor, yorgun ve mutsuz dolaşıyordu. Çevresi umursamaz ve gevşek dediği insanlarla doluydu. Kimi zaman, attığı mesajlara dahi cevap verilmiyordu. Sınırlarını zorlayan insanlara karşı, sevilmeyeceğini düşünerek, kaybetmekten korkarak, net duramıyordu.
Hayatı, ağır çekimdeki bir film olup, gözlerinden hızlıca akmaya başlamıştı. Eşine karşı kızgınlığı azalmıştı.
Problemle, çözümün, yan yana olduğunu fark etti.
Artık mutluydu. Cevapsız sorularının, cevaplarını bir bir bulmaya başlamıştı. Artık nereye bakması gerektiğini, kiminle ilgilenmesi gerektiğini biliyordu. Ne de olsa yanlış girilen evin, doğru odası olamazdı.
Deneyimsel Tasarım Öğretisi, gerçeklikle beslenen bir strateji ilmidir.
Deneyimsel Tasarım Öğretisi; insanın gerçek amacını amaç edinmiştir…
Kim Kimdir ile başlayan, İlişkilerde Ustalık ve Başarı Psikolojisi ile devam eden programları; insanların kendi dünlerine göre daha mutlu ve daha başarılı olmalarına katkı sağlar.
"İnsanoğlu, yeryüzünde var olduğundan beri,
En büyük dostu ve düşmanı hiç değişmedi.
Aynadaki kişi...
Tek başına neler yapabileceğini keşfet!"
Yahya Hamurcu
Herkes problem yaşar. Ve o problemin içinde ki çözümü görmek ise marifet ister. Marifetlenmeknicin sadece soru sormak gerekiyorkenn bizler hep başkasının değiştirmekle vakit kaybediyoruz. Kaleminize sağlık 😊🌺
YanıtlaSilZihnimize soru sormak ne kadar kıymetli🪻
YanıtlaSilEmeğinize saglik.Kendi kendimize doğru soru sorarak gerçeğe yaklasırız...
YanıtlaSilİnsan kendine soru sorduğunda cevabı mutlaka geliyor🌸
YanıtlaSilKaleminize sağlık...
YanıtlaSilProblem ve Çözüm
YanıtlaSilİnsan ve Ayna
Çok güzel bir yazı emeğinize sağlık.
Önce kendimize bakmalıyız. Elinize sağlık.
YanıtlaSilTüm kilitler anahtarıyla satılır :)
YanıtlaSil“Bekarken bu adamları sevmezken nasıl bunca yıl beraber yaşadı “ bu cümlede kendimi gördüm resmen. Nasıl olurda ben buna dayanıyorum diyordum şimdi anladım.
YanıtlaSil"İnsan zihni, kıyas yaparken, karşısındakine bakar. Oysa kişi karşısındakine bakarken, kendisini fark edemez." unutmamamız gereken cümlelerden biri.... Ellerinize sağlık 🌸
YanıtlaSilkaleminize sağlık, ne güzel bir konu olmuş
YanıtlaSilÇok doğru
YanıtlaSilİnsan; karşısındakine değil kendine bakınca yaklaşıyor çözüme..
YanıtlaSilElinize sağlık 🌷
YanıtlaSil