ROTA YENİDEN HESAPLANIYOR

 

Yaz mevsiminin gelmesiyle birlikte, tatil planları yapılmaya başlanır. Kışın koşturmacası ardından stres atmak, denize girmek, değişik yerlerde seyahat etmek gibi herkes türlü türlü planların gerçekleşeceğini hayal eder.

Gizem de bu yıl, güzel bir tatili hak ettiğini düşünenlerdendi. Arkadaşlarının sosyal medya paylaşımları, onun bu isteğini daha da arttırıyordu. Aslında yazı pek sevmezdi. Güneşe, sıcağa dayanamaz, sürekli gölgelik yerlere kaçardı. Eşiyle bazı hafta sonları, gittikleri denize girme maceraları da tartışma ile son bulurdu. Çünkü Gizem denizde yüzmekten de pek keyif almazdı. Bir an içinden, eşine, “Tatile gidelim mi?” diye sormak geldi. Aynı anda vereceği cevapta kulaklarında çınladı; “Gizemcim, sen sıcağı sevmiyorsun. Denize gidiyoruz, yarım saat sonra “Sıkıldım!” diyorsun.” Düşündü, aslında eşi Hakan, haklıydı.

Evimde otursam, kitabımı okusam, kahvemi içsem, yeter bana derken, buna da iki gün dayanabileceği aklına geldi. “Ne yapayım, o kadar da disiplinli olamıyorum. Sürekli aynı şeyleri yapamıyorum. Bazı şeyler, beni çok çabuk sıkabiliyor!” diye kendi kendine konuştu.  

Akşam hava kararmaya başlamış, sokakta oynayan çocukların sesi kesilmişti. O sırada, balkonda akşam yemeğini hazırlamış, eşinin işten gelmesini bekliyordu. “Acaba nerede kaldı? Bir arasam mı?” diye düşünürken, Hakan’ın zili çalmasıyla kapıya koştu;  

-Hoş geldin canım,

-Hoş bulduk.

-Balkonda her şey hazır. İstersen ellerini yıka gel hemen,  

-Ooo Gizemcim, neler yapmışsın böyle, vallahi kurt gibi de açım.

Gizem tatil düşüncesini Hakan’a söylemek için türlü türlü fikirler geliştirmiş, en sonunda, eşinin sevdiği yemekleri yapmaya karar vermişti. Hakan bir yandan yiyiyor, bir yandan da iltifat ediyordu.      

-Eline sağlık Gizemcim, yine döktürmüşsün.  

-Afiyet olsun hayatım.

-Ne var, ne yok? Günün nasıl geçti?

-İyiyim canım, bugün Buket ardı. Sana da çok selam söyledi.

-Aleyküm selam, ne anlatıyor?

-İyi işte, ne anlatsın, sana geçen bahsettiğim otele gitmişler. Pek memnun kalmışlar. Anlata, anlata bitiremedi. Diyorum ki, iş yerinden izin alsan da bir kaç günlüğüne bizde mi gitsek? Ne dersin?

-Canım benim, sen denizi, güneşi sevmiyorsun ki! Bak, bana desen ki kültür turlarına katılalım, bunu düşünebiliriz.

-Ya ne turu Hakan ya? Herkes deniz kenarına gidip bronzlaşırken, ben beyaz peynir gibi mi kalacağım?

- Ama hayatım, günü birlik gittiğimiz denizden bile, “Öldüm, bittim, yandım!” deyip, suratını asıp dönüyorsun. Allah aşkına sen, gerçekten böyle bir tatil yapmak istiyor musun? Yoksa birileri “Ne güzel bronzlaşmışsın, nereye gittiniz?” diye sorduğunda, cevap verebilmek için mi?

Gizem;

-Ne alakası var Hakan! Deyip, yemek masasından kalktı. Çünkü Hakan, daha kendinin bile yüzleşmemiş olduğu gerçeği, bir anda yüzüne söyleyivermişti.

Gizem aslında, sadece birileri bir yerlere gidiyor diye, tatile gitmek istiyordu. Sosyal medyadan o da paylaşım yapmak, beğenilmek istiyordu. Eşi Hakan, durumun farkındaydı. Aslında Gizem iyi, hoş birisiydi. Onunla evlendiği için mutluydu. Sadece başkalarına göre bir hayat yaşamak istemesi, onu üzüyordu. Çünkü Gizem’in hayatla ilgili, kendi ile ilgili bir hedefi yoktu. Birileri bir şeyler yapıyor, popüler oluyor diye, o da yapmak istiyordu. Tatil planı da bunlardan biriydi.

Aradan 2 hafta geçmiş, Gizem hala Hakan’ı tatil konusunda ikna edememişti. Hakan’da, Gizem’in üzüldüğünü fark etse de, bu şartlarda tatile gitmek istemiyordu. O yüzden Gizem’i bir hafta sonu, İstanbul'a yakın olan, Zerzevatçı köyüne götürdü.  Adından da anlaşılacağı üzere bu köy bağı, bahçesi bol olan bir köydü. Yerli halk, misafirlerin bahçelerine girerek, mahsulleri bizzat toplamalarına izin veriyorlardı. Gizem ve Hakan da köyün girişinde, İklime Nine yazan sarı boyalı evin önünde durdular. İçeri girsek mi diye aralarında konuşurlarken, İklime nine onları camdan görmüş, hemen eve çağırmıştı.  

-Buyurun gençler, kapıda durmayın öyle. Hoş geldiniz.

-Hoş bulduk teyze, rahatsızlık vermeyelim.

-Estağfurullah oğlum. Tanrı misafirinin rahatsızlığı olur mu? Buyurun geçin şu çardağa oturup, az soluklanın, ben de size soğuk bir ayran getireyim.

Az sonra kapıda nine elinde tepsiyle yanlarına gelirken, Gizem koşarak, ninenin elinden bardakları alıp, masaya koymasına yardım etti. Buz gibi ayranı yudumlarken, çok keyiflendiler. 

-Eee anlatın bakalım, çifte kumrular, buralara nereden geldiniz? Kimsiniz, ne iş yaparsınız?

-Benim ismim Hakan, eşim Gizem. Biz İstanbul Üsküdar’da oturuyoruz. Ben bir şirketin bilgisayar programcılığını yapıyorum.

-Maşallah, ya sen güzel kızım?

-Bende, anaokulu öğretmeniyim. Ama çalışmıyorum.

-Aaa ne güzel bir mesleğin var. Niye işini yapmıyorsun kızım?

-Bilmem, zaten çok da severek yapmıyordum. Evlenince de bıraktım.

-İsteyerek okumadın mı yavrum?

-Aslında annem çok istedi. Bende kararsızdım, onu kıramadım.

-Hayırlısı olsun bakalım. Neyse iş güç, bizi bekler. Ben size poşet getireyim de bahçeden ne isterseniz toplayın. Gönlünüzden de ne koparsa, masadaki kutuya bırakıverin. Allah bereketini versin.  

Gizem ve Hakan ellerinde poşetlerle bahçeye girdiler. Domates, salatalık, semizotu, nane, fasulye, ne buldularsa topladılar. Çardağa döndüklerinde, nine akşam yemeğini hazırlamış, onları bekliyordu.   

-Geldiniz mi? Afiyetle tüketesiniz. Hadi bakalım, buyurun sofraya, ALLAH ne verdiyse, beraber yiyelim.

-Ne zahmet ettin nine?  

-Zahmet değil kızım, rahmet bu rahmet!

-Nasıl yani, anlayamadım?

-Gel buyur bir oturalım, anlatırım. Rahmetli annem, “Misafir bereketiyle gelir! Kimseye aç mısın diye sorulmaz!” Derdi. Biz de öyle alışmışız. Evimize geleni, sofrasız göndermeyiz. 

Gizem ve Hakan bir yandan İklime ninenin şahane yemeklerini yiyor, bir yandan da can kulağı ile onu dinliyorlardı.

-Güzel kızım, şu gördüğün bahçe var ya, sanırsın ki hep oradaydı. Hâlbuki ben orayı yeşertmek için ne kadar uğraştım. Toprak çok sertti. Su bulunmuyordu. Eşim de felçliydi. Yardım edenim bile yoktu. Tek başıma, koca bahçeyi kazdım, tarlaları ekip, biçtim. Çok yoruldum, çok uğraştım. Ama hayat, sen yorulmadan, emek vermeden, hiç sana istediğini verir mi?

Benim bir amacım vardı. Babamdan kalma bu yerleri korumak, yeşertmek, insanlara da mahsullerimden yedirmek. Neyi fark ettim biliyor musun, güzel kızım? Senin iyi bir amacın varsa, yanında destekçi insanlar oluyor. O zaman gerçek mutluluk neymiş anlıyorsun. Yani mutlu olmak için illa da çok imkâna sahip olmak gerekmiyor. Ama bir hedefin varsa tabi. Eğer yoksa o zaman günü nasıl tüketirim diye, kendini yiyip bitiriyorsun. Zaman geçmek bilmiyor. Bu seferde başlıyorsun, ona, buna bakmaya.  

Şu domatesleri görüyor musun? Her birinin bir hedefi var. Toprağa ekildiğinde, filizlenir. Sonra zamanı geldiğinde olgunlaşır ve insan için hazır hale gelir. Kuşlar, böcekler, hepsinin bir hedefi var. İşte onlar hedefleri doğrultusunda hareket ettikleri için de doğanın düzeni bozulmuyor.

Ama insan öyle mi? İnsanın doğru bir hedefi yoksa tüm dengesi bozuluyor. Çünkü bu hayatta, fayda vermeyen, mutlaka zarar verir. E, fayda vermek içinde, illa ki doğru bir hedef olmalı, öyle değil mi? Neyse çocuklar, kusuruma bakmayın, ben bazen çok konuşurum. Başınızı şişirdim. 

-Yok, estağfurullah İklime Nine. Sizi tanımaktan çok memnun olduk. Doğru söze ne denir? 

Bu arada, Gizem duyduklarının etkisinde kalmıştı. Sanki İklime nine ona özel bunları söylemişti.

Eve dönmek üzere Gizem ve Hakan, İklime nine ile vedalaşıp, araçlarına bindiler.  Gizem çok sessizdi. Yol boyu, İklime ninenin söylediklerini düşündü. En çok da “Fayda vermeyen, zarar verir!” cümlesi, kafasını kurcaladı. Çünkü nine altın bir kural gibi söylemişti.

Bir an, kendi hayatını düşündü. Bugüne kadar nasıl işler yapmıştı? Faydalı mı, zararlı mı diye hiç düşünmemişti. Canı istiyorsa, keyif veriyorsa yapıyordu. Hayatı boyunca, bir hedefi olmamıştı. Birilerinin kendisi için belirlediği hedefler doğrultusunda hayatını yaşıyordu. Ve bunları yaparken de hiç düşünmüyordu. Domatesin bile bir hedefi varken, ben yıllarca nasıl böyle yaşadım? Diye bir soru zihninde canlandı.

Ve bir karar aldı. Hayatını, fayda vermek üzere, yeniden planlamayı hedefledi. Nasıl, nereden başlamalıyım? Diye düşünürken, telefondan gelen sesle irkildi;

“ROTA, YENİDEN HESAPLANIYOR!”


Deneyimsel Tasarım Öğretisi, gerçeklikle beslenen bir strateji ilmidir.

Deneyimsel Tasarım Öğretisi; insanın gerçek amacını amaç edinmiştir…

Kim Kimdir ile başlayan, İlişkilerde Ustalık ve Başarı Psikolojisi ile devam eden programları; insanların kendi dünlerine göre daha mutlu ve daha başarılı olmalarına katkı sağlar.

"İnsanoğlu, yeryüzünde var olduğundan beri, 

En büyük dostu ve düşmanı hiç değişmedi. 

Aynadaki kişi...

Tek başına neler yapabileceğini keşfet!" 

Yahya Hamurcu

Yorumlar

  1. Hiç bir şey sebepsiz değil. Hayata gerçek soruları soran gerçek cevapları alır. Emeksiz yemek olmaz sözü ne kadarda doğru. Bir solukta okudum. MaşAllah devamını sabırsızlıkla bekliyoruz…

    YanıtlaSil
  2. Fayda veren hedefler... Elinize sağlık...

    YanıtlaSil
  3. Zaman öyle ya da böyle geçiyor. Peki nasıl geçiyoruz zamanı fayda vererek mi ,zarar vererek mi .zamanımızı hedefe göre kullandığımız hayat daha kaliteli ve keyifli oluyor .Hedefsiz insan bir akıma da mutsuz insan oluyor ne yazık ki....

    YanıtlaSil
  4. Hüsna Şule A.4 Eylül 2024 18:07

    Kaleminize sağlık 🌸

    YanıtlaSil
  5. harika mesajlar ve içerik

    YanıtlaSil
  6. Fayda vermeyen zarar verir, boşluğa yer yok...

    YanıtlaSil
  7. Güzel bir yazı olmuş👏🏻

    YanıtlaSil
  8. elinize sağlık :)

    YanıtlaSil
  9. İnsan özellikle de tüketimlerde başkalarıyla kıyaslayınca ,faydaya değil zarara yönelik bir tablo çıkar karşısına.Bu hiç değişmedi.İnsan varolduğundan beri...

    YanıtlaSil
  10. Fayda vermeyen, zarar verir!

    YanıtlaSil
  11. Çok güzel bir yazı. İnsanın kendi belirlediği hedefte ilerlemesi çok önemli.

    YanıtlaSil
  12. Hedefi olmayan yolunu şaşırır. Hedefimizi belirleyip o yolda gidiyor olmak önemli.

    YanıtlaSil
  13. Bazen bir cümle insanın hayatında çok önemli bir değişime sebebiyet verebiliyor.

    YanıtlaSil
  14. Çok güzel bir yazı ve beni mutlu etti. İnsana mutlu olmak için bazen bir yazı yeterliydi.😊

    YanıtlaSil
  15. Hakikaten de, insanın doğru bir hedefi yoksa tüm dengesi bozuluyor.. İnsanı diri tutan şey hedefleri, amacı..

    YanıtlaSil
  16. Ayse Nur Varli10 Eylül 2024 03:04

    Hedeflere ulasmak bedel gerektirir. Bedeli dusunmek rotayi yeniden hesaplattirir. Kaleminize saglik🌸

    YanıtlaSil
  17. herşeyin ir hedefi varken bizlere ne oluyor?

    YanıtlaSil
  18. Ya sen hedefini belirlersin, bedelini seçersin yada hayatında seçmediğin bedelleri ödersin ama muhakkak bedel ödersin.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder