Ahmet

 

Ahmet, ofisinde oturmuş dışarı bakarken derin bir nefes aldı. Plazanın geniş pencereleri dışardaki manzarayı içeriye taşıyordu. Telefona giden elini geri çekti.  

Dışardan, yapılan hazırlıkların sesi geliyordu. Bir koşuşturma vardı, akşam yapılacak kutlamanın habercisiydi.

Ahmet, ihaleyi kazanacaklarına çok emindi. “Kimse bizim yanımıza yaklaşamaz bile.” dedi. Tam da bu sırada ortağı Cem kapıda belirdi. Bakışları yerde “İhaleyi rakip firma kazanmış.” dedi.

Ahmet, 50'li yaşlarında, sarışın, hafif toplu bir adamdı. Okul hayatında başarılı bir öğrenci olmuştu. İlkokuldan sonra girdiği sınavları kazanmış, şehrin en popüler lisesi olan Anadolu Lisesi’ ne girmişti. Lise son sınıfta üniversite sınavı için hazırlanmaya başlamıştı. Ancak tam olarak hangi mesleği istediğini bilmiyordu. Bir yandan Sosyoloji diğer yandan Mühendislik okumak istiyordu. Ancak kuzeninin yönlendirmesiyle İstanbul’ da bir üniversitenin İşletme bölümünü tercih etti ve oraya girdi.

Ekonomileri ancak buna imkan verdiği için ailesi onu yurda yerleştirdi. Ahmet bir müddet yurtta kaldıktan sonra “Ben yurtta yapamıyorum.” diyerek ablasının yanına yerleşti. Böylece, üniversite hayatı boyunca hem ailesinden, hem de sıkıştıkça ablasından harçlık aldı. Sonra ablasının sponsorluğunda, akademik değişim programı ile yurt dışına gitti, bir dönem orada okudu. Geri döndüğünde, ablasının bir tanıdığı vasıtası ile bir şirkette staj yapmaya başladı. Okuduğu bölüm kendisine çok kolay geldiğinden, onu zorlayan bir şeyler olmadığından Ahmet boş vakitlerinde arkadaşları ile gezip bol bol gezip eğleniyordu. 

Okul bittiğinde ablasıın yönlendirdiği şirkette işe başladı. İlk başlarda çalışmaktan keyif aldığı bu şirketten ilerleyen zamanlarda bunalmaya başladı. Çünkü eğitim ve yetiştirme dönemi bitmiş,  sorumlulukları artmaya başlamıştı. Sıkıntıya gelemeyen Ahmet hemen yeni iş arayışına geçti. Uluslararsı bir şirkette iş buldu. Ancak bu şirket hiç de umduğu gibi değildi. Çok fazla sorumluluk veriliyor, kendisinden çok fazla şey bekleniyordu. O yüzden işten ayrılmaya karar verdi. Ancak özgeçmişinde kötü durur diye hemen ayrılmak istemiyordu, biraz dişini sıkmak istiyordu. Ancak beklenen performansı gösteremediği için henüz bir senesini doldurmadan işten atıldı.

Sonrasında hemen yeni bir iş arayışına geçti. Yine yabancı ortaklı bir şirkete girdi. İşe başladıktan bir kaç ay sonra yöneticisi işten ayrılınca yerine Ahmet’ i getirdiler. Burada enteresan bir şekilde her şey yolunda gidiyordu. Sorumluluklarını bilen bir ekibe yönetici olmuştu. Ne söylese, ne istese ekip hallediyordu. Bu durum Ahmet’ i, yöneticilikle ilgili bilgisini, becerisini arttırmaya sefkedeceğine, “Vay be ne kadar iyi bir yöneticiyim.” diye hikmeti kendinde görmeye başladı. Hafta sonu arkadaşlarıyla gezmelerde, akşamları çapkınlık peşindeydi. Fırsat buldukça izin alıyor, yurt dışına çıkıyordu. Kendine yeni yeni hobiler edinmişti.

Sonra bir gün takımdaki en iyi elemanı işten ayrılınca işin rengi değişmeye başladı. Ahmet kendisine sorulan sorulara zamanında doğru bir şekilde geri dönüş yapamıyordu. Toplantılarda tepkiselleşiyor, her seferinde toplantı hedefinden uzaklaşıyordu. Bu durum genel müdürün de dikkatini çekince Ahmet bir müddet sonra işten atıldı.

Bir sonuç değerlendirmesi yapacağına, “Ben nerede yanlış yaptım, neyi düzeltmem gerekir?” diye düşüneceğine, “Uğraşamam ya ben bu profesyonel hayatla. En iyisi kendi işini yapmak.”  diye karar verdi. Eski bir elemanını da yanına alıp işte bu şirketi kurdu. Birikimleriyle güzel, şık bir ofis kiraladı. Eski çevresinden bir kaç elemanı transfer etti. Uzun zamandır bulduğu ihalelere teklif vermeye başladı. Ancak kendi işini yapmak hiç de düşündüğü gibi değildi.

“Uğraşamam ya ben bu ihalelerle.” diye düşünürken kendini yakaladı.

Peki, bundan sonra ne yapacaktı?

Hayat hep iş değiştire değiştire veya terkede terkede devam mı edecekti? Bunun sonucunda iş hayatına veya sektöre mi küsecekti? Yoksa alması gereken mesajları alıp, cebindeki deneyimlerle daha güçlü şekilde yola devam mı edecekti?

Bizler verdiğimiz tepkilerimizle geleceğimizi dizayn ederiz. Bize verilen her imkan ve karşılaştığımız her zorluk, biz kendimizi geliştirelim diye gelir.

 Deneyimsel Tasarım Öğretisi, gerçeklikle beslenen bir strateji ilmidir.

Deneyimsel Tasarım Öğretisi; insanın gerçek amacını amaç edinmiştir…

Kim Kimdir ile başlayan, İlişkilerde Ustalık ve Başarı Psikolojisi ile devam eden programları; insanların kendi dünlerine göre daha mutlu ve daha başarılı olmalarına katkı sağlar.

"İnsanoğlu, yeryüzünde var olduğundan beri, 

En büyük dostu ve düşmanı hiç değişmedi. 

Aynadaki kişi...

Tek başına neler yapabileceğini keşfet!" 

Yahya Hamurcu

Yorumlar

  1. Elinize sağlık 👏🏻🌷

    YanıtlaSil
  2. İnsan imkanı iyi olursa daha kaliteli bir hayat yaşayacağını zanneder.oysa ki kısıtlı imkanda yapılanlar ileriki hayatı kaliteli hale getiriyor .kaleminize sağlık🌺🍉

    YanıtlaSil
  3. Bizler verdiğimiz tepkilerimizle geleceğimizi dizayn ederiz. Bugün yapılanların sonuçu yarın veriliyor👏

    YanıtlaSil
  4. "Bizler verdiğimiz tepkilerimizle geleceğimizi dizayn ederiz." Ellerinize sağlık 🌸

    YanıtlaSil

  5. Hikmeti kendimizden bilmenin nelere yol acağıni bizi ne kadar asagiya cekecegini gostermesi acisindan cok gerçekçi olmuş

    YanıtlaSil
  6. elinize sağlık :)

    YanıtlaSil
  7. Şu an üniveristede. mezun olan gençlerin hemen hepsi bu durumda, hiç zahmet çekmeden armut piş ağzıma düş istiyorlar. Hepsi ilk yılında yönetici olmak istiyor. Bu yazı bana bunu çağrıştırdı.

    YanıtlaSil
  8. Elinize sağlık :)

    YanıtlaSil
  9. Kaleminize sağlık emeksiz yemek olunca malesef kıymeti de bilinmiyor tepkiselleşen gençliğe hitaben çok güzel bir yazı olmuş

    YanıtlaSil
  10. Uğraşamamlar,nerelere vardı.Kaleminize sağlık:)

    YanıtlaSil
  11. Anda verdiğimiz tepkiler çok önemli kaleminize sağlık🌸

    YanıtlaSil
  12. Yaaa, insan çıkarması gereken dersleri çıkaramayınca, sahnelerini terketmek zorunda kalıyor...

    YanıtlaSil
  13. İnsan seçimleriyle bir sonraki versiyonunu belirliyor. Ya ileri ya geri.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder